(Uçan süpürgeli cadılar - Hexenflug der Vaudoises.
Martin Le France tarafından 1451'de kaleme alınmış latince el yazması "Le champion des dames" dan. Bilinen bu ilk cadı tasvirinde, Valdesi protestanları cadı olarak tasvir edilmiş.)
Cadılık ve cadı avı kavramları tarih öncesine kadar uzansa da Avrupa'da cadı avının, 14. ve 15. yüzyıllarda Fransa ve İsviçre'de, ardından Almanya ve Avusturya'ya artarak yayıldığını görüyoruz.
Cadı avcılığının 15. yüzyılın ikinci yarısında, dini mahkemelerin de laik mahkemeler gibi cadılık hükmü verebileceği kararıyla ve özellikle de 1484'te Heinrich Kramer isimli engizisyoncu bir Dominiken Papazının Papa 8. Innocent'e rica ederek, 'cadılıkla uğraşanların yargılanmasını buyuran fetva'yı çıkarttırmasıyla yükselişe geçtiği düşünülmektedir.
1580'de Katolik cadı avcılarının lideri olan Dominiken papazları, yerlerini Cizvit Papazlarına bırakınca cadı avlarında ciddi artış gözlenir.
Sadece 1618-1648 yılları arasında Avrupa'da gerçekleşen Protestan reformu ve 30 yıl savaşları esnasında 30,000'e yakın kişi 'cadılık' ve büyücülük gibi buna bağlı faliyetlerden, gerek Katolik gerekse Protestan cadı avcıları tarafından suçlanarak, çoğunlukla da meydanlarda ve halkın önünde yakılarak idam edilmişti.
Anna Maria Schwiigel'in 1775'te Bavreya kasabası Kempten'de cadılık suçundan idamının hemen ardından 'cadılık' Almanya'da bir suç olmaktan çıkabilmiş, fakat 'cadılık' suçuna idam uygulayan yegane ülke olarak kalan İsviçre, son kurbanı olarak Anna Göldi'yi seçmiş ve 1782'de karar infaz edilmişti. Zürih'e 1 saat mesafedeki Mollis kasabasında gerçeklesen idam Göldi'nin başını gövdesinden ayrılmasıyla gerçekleşmişti.
2008 yılında, idamın gerçekleştiği İsviçre'nin Glarus kantonu parlamentosunun hükümet sözcüsü, parlamentonun protestan ve katolik otoritelere de uyguladığı yoğun baskı sonucu aldığı onaydan sonra, Göldi'nin bir cinayete kurban gittiğini ve adaletin yanlış tecelli ettiğini açıklayarak talihsiz kadının oy birliğiyle aklandığını duyurdu.
Bir siyasi skandal perdelemesi olarak 'cadılık' suçlaması: Göldi, kasabanın tanınmış siması Johann Jakob Tschudi'nin evinde bir hizmetçi olarak çalışırken, evin küçük kızının raptiye tükürmesine ve ispazmoz gecirmesine sebebiyet vermesinden dolayı ("kızı yoldan çıkarmaktan") mahkum olmuştu. Ancak bir doktor ve aynı zamanda yargıç olan Tschudi'nin, Göldi ile gizli bir ilişkisi olduğu iddia edildi ve eğer bu ahlaksızlık o zaman ortaya çıksaydı, adamın ününe ciddi zarar verecekti. Bu gizli ayrıntıyı ilk olarak yerel gazeteci Walter Hauser yayınladığı bir kitap ile aydınlatabildi. (Hauser 2007'de Anna Göldi vakfını kurdu, halen başkanlığını yapmaktadır.)
'Kanundışı bir Karar'
Glarus hükümeti, idamla neticelenen Göldi davasında hükmü veren Protestan Kilisesi konseyinin hiçbir yasal yetkisi olmadığını ve Göldi'nin suçlu olduğuna önceden karar verdiğini söyledi. 225 sene evvel hukuken ölüm cezası verilmeyen zehirleme sucu için ölüm cezası verilmişti.
Belgeler, resimler, gravürler, resimler ve
işkence aletleri İsviçre'nin Mollis kasabasındaki
Anna Göldi Müzesi'nde sergileniyor.
Hükümet, sonunda Anna Göldi'nin yargılanmasının kanun dışı olduğuna ve bir 'yargı cinayeti' kurbanı olduğunu kabul etti ve kararını bu şekilde onadı.
İşin garibi, Göldi'nin gördüğü tüm bu işkenceye ve infaza 'Aydınlanma Çağı'nda ve de kendilerini eğitimli olarak nitelendirenler tarafından karar verilmesiydi. Yetkililer "Suçun işlendiğine dair bir yasal kanıt yokken ve bu sözde suçun bir cezası olmamasına rağmen, onlar masum bir insana işkence edip ve idam ettirdiler" seklinden bir açıklamayi da eklediler.
Bu aklama bildirgesiyle beraber, davalarının bu şekilde takip edilemeyeceği, binlerce masum insanın da yüzyıllar içerisinde suçsuzluğunu kanıtlar oldu. Ancak Glarus hükümeti, geçmişte yapılan yanlışlar için herhangi bir sorumluluk kabul etmedi.
Anna Göldi'nin ölümünün 225. yıldönümünde (Eylül 2007) Mollis müzesi açıldı. Glarus hükümeti de onun hayatı hakkında bir tiyatro oyunu oluşturmak için 118.000 $ bağışladı.
Avrupa'da ortaçağda 40,000- 50,000 arası kişinin cadı avlarında idam edildiği düşünülüyor...
Avrupa'da ortaçağda 40,000- 50,000 arası kişinin cadı avlarında idam edildiği düşünülüyor...
Orta Avrupa'daki cadı yakma haberlerinin konu edildiği broşürlerden örnekler:
Aşağıda, Schiltach/Almanya'da 1531'da kentte yangın çıkardığı iddiasıyla yakılan bir cadının 1533'te "Ein erschröcklich geschicht Vom Tewfel - Şeytanın korkutucu bir hikayesi" başlığıyla kaleme alınmış hikâyesi. "Söz konusu kadın, içlerinde çoğu, utanç verici korkunç fitnelik, hayvanlar ve insanlara zarar veren suçların da bulunduğu otuz adet suçlamayı yüksek sesle itiraf etti. On sekiz yıldır Şeytan ile çalıştığını ve bunları ona kendi annesinin öğrettiğini itiraf etti." Ağaçbaskı ilüstrasyon: Erhard Schön
Aşağıda: 1555 yılında Derneburg/Almanya'da yakılan Cadılar'la ilgili broşür. Jörg Merckel tarafından Nürnberg'te basılmış.
Aşağıda: Johann Jakob Wick (Wickiana koleksiyonundan), Baden/İsviçre (1585),
üç cadı yakma.
Cadılar neden süpürgeli tasvir ediliyor?
Pagan inanışında ekim sonrası süpürgeye binilir, süpürgeyle ne kadar yükseğe zıplanırsa ekinlerin o kadar uzun olacağına inanılırdı. Bu figür arketip olarak cadılarla örtüşmüş olabilir. .
cadı isim Farsça cādū /cazu |
---|
1. isim Geceleri dolaşarak insanlara kötülük ettiğine inanılan hortlak |
2. Kötülük yaparak başkalarına zarar veren kadın "Uzaktan bakıldığında, asabi ve çirkin bir cadıyı andırıyordu." - A. Kulin |
3. Çok güzel göz |
Türkler'de Cadı:
Türk Folklorunda 'Karakoncolos', 'Obur' (Evliya
Çelebi Seyahatnamesi'nde bahseder) , 'Gulyabani', 'Çarşambakarısı' gibi hortlak
kavramlarının var olmasına rağmen, cadı ve vampir inancı yoktu.
Cadılardan ve vampirlerden orta Avrupa'da, özellikle de Balkanlar'da
bahsedilirdi. Böyle bir söylenti Türkiye'de ilk ve son defa 1833 senesinde
çıkmıştır. Takvim-i Vakayi, II. Mahmut zamanında İstanbul’da çıkarılan ilk
yarı resmi Osmanlı gazetesi idi. Gazetenin 21 Cemâziyelevvel 1249 (6
Ekim 1833) tarihli 68 sayılı nüshasında bugünkü Bulgaristan’ın Tırnova
kazasında yaşanan bir cadı avı haber konusu edilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder